3 Ocak 2010 Pazar

cam küre

Büyük, ahşap bir masada, açık bir kitabın iki sayfasının ortasında duruyorum. Kitabın hem üstündeyim, hem de kitap benim içimde. Upuzun bir koridor, kitaplarla kaplı duvarlar, odanın yüksek tavanı, hepsi aynı şekilde kendi yüzeyimde tutsak. Uzak görüntüler küçük, yakındakiler büyük görünüyor. Benim görevim sayfaları açık tutmak. Kitabın içine geçemiyorum, ama o sayfaların içindeyim, aslında sayfalar, daha önce de dediğim gibi, benim içimde. Görüntünün sınırları ile yansıyan bir sonsuzluk gibi. Ben bir cam küreyim. Pırıltım, ince uzun pencerelerden giren güneş ışınları ile daha da artıyor. Herkes dönüp bana bakıyor. Gururla ben de herkese bakıyorum, onları bir parçam haline getiriyorum. Çok sevdiğim bu ortamda mutluyum. Etrafta insanlar dolaşıyor, herkes bir şeyler arıyor. Bazıları buluyor, bazıları bulamıyor. Aradığını bulamayanlardan hep biraz çekinmişimdir. Birden, dağınık giysili bir genç yaklaşıyor. Kulaklıklarından tanımlayamadığım bir müzik yayılıyor. Biraz fazla gürültülü. Gözleri bana bakıyor galiba, ama sanırım beni görmüyor. Belki de kitapla ilgileniyor. Elini bana doğru uzatırken, kalbim hop ediyor,. En sevdiğim kişi araya giriyor. O bu kütüphanenin görevlisi, benim de sahibim. İkimiz de çok yaşlıyız, ama bu şu an konu dışı. Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim ? diyen sesini duyuyorum. Gencin gözleri ışıl ışıl, camımdan geçen ışıkta parlıyor, nefesi gürültülü biraz. Ellerini sallıyor. Tavana kadar galerideki tüm kitapları taradım, ama aradığımı bulamadım. Nasıl bulabilirdim ki, kitap tam bu masada açık duruyormuş, diyor, beni işaret ediyor. Üstüne de tuhaf bir şey konmuş, sanki süs, kullanılmayacak da seyredilecekmiş gibi. Büyük hareketler yapan eller bana hızla yaklaşıyor, birisi beni dikkatsizce kenara çekiyor. Havalanıyorum, sonra masanın tahtası üzerinde takırtılar çıkartarak yuvarlanmaya başlıyorum. Bir dakika çocuğum, ben …. Demeye kalmadan yerdeyim. Binlerce parçayım artık. Yerde, içimdeki harfler ve koridorlar yok olmuş, öylece hareketsiz duruyorum. Cam kırıkları halinde. Beni toplamak üzere koşturan insanların ellerine batıyorum, düzgün yüzeyime dokunmaktan hoşlanan eller uzaklaşıyor, dokunanlar ise kırmızı lekeler bırakıyor. Ben artık ben değilim, binlerce parça cam oldum, daha önce yansıttığım dünyanın içinde kayboldum. Dağınık giysili genç beni kendine benzetti. Kocaman elleri şimdi çaresiz, yanına sarkmış. Yere bana bakıyor, ışıltısız, renksiz, sessiz. Böyle olmasını istemedim, diyor, çok üzgünüm.
yeşim acar, 2009.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder